Uzun ve içten

Bu Bölümü beni yakından tanımak isteyenler için hazırladım..

Hayatımda gerçekleştirdiğim iki çocukluk hayalim var. Biraz anlatayım ki beni daha yakından tanıyın. Birisi hep doktor olmak isterdim. Rahmetli babam beyaz gömleklerini hiç giyemezdi, çünkü onlar hep bende olurdu. Tüm bebeklerimde ve oyuncaklarımda muhakkak ya yara bandı ya sargı bezi olurdu. Onları iyileştirmek için saatlerce uğraşırdım, her gün. Daha ilkokul yıllarımda okulda ağlayan, düşen, herhangi bir sorunu olan bir çocuk nedense koşa koşa bana gelirdi, beni isterdi, öğretmenler bana gönderirdi. Çok iyi hatırlıyorum, daha 10 yaşındaydım ve sınıf arkadaşımızın beden dersinde kolu kırıldı, ambulans geldi ve yine ben gönderildim yanında. Annesi gelene kadar saatlerce hastanede elini tuttum. Ortaokul yıllarında da hep sınıf başkanı ve okul başkanı seçilirdim, her yıl! Ve sonunda okulumuza bir posta kutusu asıldı, herkesin içine sorunlarını yazıp atabildiği bir kutuydu bu. Bilin bakalım bu kutunun anahtarı kime verildi, ve yine her yıl..evet anahtar bendeydi, ve aslında sorumluluğum haftada bir kez bu kutuyu boşaltmaktı ama ben her gün boşaltıyordum, her gün içinden zarflar çıkarıyordum. Geceleri uyku uyumazdım onları cevaplayacağım diye...belki o gün bugündür bana 4-5 saat gece uykusu yeter. Neyse bunun gibi çok örneğim var. Her biri beni adım adım bugün yaptığım işime götürdü. Evet, büyüdüm ve Tıp fakültesini kazandım. Ama baktım ki bu bana yetmiyor! Amacım neydi? İnsan varlığını tanımak ve ona yardımcı olmak…bu yüzden de tıp biliminin en çok ihtiyacı olduğuna inandığım “Psikoloji”eğitimi aldım. Bu da yetmedi, üstüne bir de uzmanlığımı “psikosomatik”de yaptım. Yani her iki bilimi birleştiren, her hastalığı hem fiziksel hem psikolojik tedavi eden bir bölümde  Böylece insan varlığını hem içten, hem dıştan… tepeden tırnağa, fiziksel, zihinsel ve duygusal daha tutunur hale getirmeye çalıştım. Pekiiii, sizce bu “insan varlığı” denilen şey kitaplarda, okullarda, tıp fakültelerinde, psikoloji eğitimleriyle ve yüksek lisanlarla çözülüyor mu? Anlaşılıyor mu?

Tabi ki hayır! Bunu da en çok ne zaman anladım? İkinci çocukluk hayalimi gerçekleştirirken!

Belki sizlerin de tanıdığı veya yakını vardır. Benim gibi yurtdışında doğan büyüyen. Evet, Almanya doğumluyum, hayatımın 30 yılı Berlin’de geçti. Biz oralarda doğan ve büyüyenler hep bir hayalle büyütülüyoruz biliyor musunuz? “…bir gün temelli döneceğiz…bir gün orada yaşayacağız..bir gün Türkiye’de olacağız..” ve bunun için çalışılır, ve bunun için nefes alınır ve verilir. Bizim gibilerin evinin bir köşesi sırf bu plan için vardır. O köşede kocaman kocaman kartonlar olur. Hani bir gün taşınacağız ya, kendi ülkemizde var olacağız yaa. Onun içindir. İçine en güzel, en modern, en pahalı, en kıymetli eşyalar, elektronik aletler, tabak çanak; bir evin ihtiyacı olan her şey alınır ve konulur. Evet, bu bir çok insan için bir hayaldi! Artık hayaldi diyorum, çünkü bu insanlar bu hayalleri için çok çalıştılar, o kadar çalıştılar ki, bir çoğu çok hastalandı ve bir çoğu bu hayalini gerçekleştiremeden öldü malesef. Geriye kalan kolilerdi. Ama benim içimde bu hep vardı! Bir gün gideceğim, kolilerle değil, tek bir bavulla ve içimdeki o Türk kızıyla tanışacağım. Bu Türk kızı ne istermiş, neleri severmiş bir gün keşfedeceğim. Ve evet bir gün telefonum çaldı. İstanbul Alman Büyükelçiliği: “burada bir eğitim projesi başlatıyoruz ve bunun için hem Türk kültürünü hem Alman kültürünü bilen bir psikoloğa ihtiyacımız var, sizinle tanışmak isteriz.” Görüşmeden 10 gün sonra eşyalarımı toparladım ve İstanbul’a taşındım. İstanbul’u daha önceki tatillerimden birazcık bildiğimi zannederdim (en uzun kalış sürem belki 1 haftadır). Ama ben çok cesurdum. Bugün geriye baktığımda evet ben gerçekten çok cesurmuşum. O tarihe kadar dünyanın pek çok ülkesini gördüm, pek çok şehir gördüm, hatta yaşadım... Avrupa, Uzak Doğu, diğer kıtalardan Amerika, Meksika, Fransa,  Thailand adaları, Bali gibi farklı yerlerde çalıştım ve daha uzun süreler kaldım.

 Uzun ve içten - Uzm.Psk. İlknur Üstünuçar  Uzun ve içten - Uzm.Psk. İlknur Üstünuçar Uzun ve içten - Uzm.Psk. İlknur Üstünuçar   

İstanbul bana “vız gelir” dedim. İstanbul’lular gülümsüyorsunuz şu an değil mi? Evet, dünyayı görmüş olabilirisin ama “ahhhh İstanbul İstanbul…” 30 yıl boyuca Berlin’de başıma gelmeyen bir çok şey İstanbul’da 1 yılda başıma geldi. Ve her seferinde bana “İstanbul’a hoş geldin” dediler. Neler başıma geldi, bu başka bir bölümün konusu olsun

Geliş sebebim gibi görünen Alman-Türk projesi bir yıl içersinde gururla tamamlandı. Bana özellikle çocuk eğitimi hakkında çok şey öğretti. Çocuklar o zamana kadar çok ilgi alanıma girmiyordu, ben hep o “hiç” çocuk istemeyenlerdendim. Projenin sonunda yine bavullarımı toparlamak üzereydim ki, iki tane profesörle tanıştım ve onlar beni yetişkin eğitim alanında kurumsal eğitimler vermeye çok yatkın olduğuma ikna ettiler. İstanbul’u tam az çok öğrenmiştim, artık en azından bir oryantasyonum vardı. Tam da sevmeye başlamıştım. Mesleki açıdan bir yeni alan daha denemek için de hala yeterince gençtim. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu ama belli ki kazanacak çok şey vardı ve kalmaya karar verdim. Hayatımda ilk ve son kez 2 yıllık bir sözleşme imzaladım. İki yılda yüzlerce insanla çalışma fırsatım oldu, öğrettim ve öğrendim, Türkçe'm inanılmaz gelişti, kurumsal hayata bir “kelebek” gibi gün be gün dokunup, dokunup kaçıyordum. Bu iş yerinde eşim Emre’yle tanıştık. İş arkadaşıydık, aslında iş arkadaşından fazlasıydık, birlikte zaman geçirmekten ve “hayat” hakkında konuşmaktan büyük keyif alıyorduk. Ben yine tam bavullarımı hazırlarken Emre bana ortaklık teklif etti. Kendi eğitim ve danışmanlık şirketini kuruyordu ve benimle çalışmak istiyordu. 30’lu yaşlarımın başındayım, minik bir İstanbul kurdu olmuşum, şehirden artık inanılmaz keyif alıyorum, fazla düşünmem gereken bir sorumluluğum yok, Almanya gibi bir “kaza sigortam” var, istediğim an dönebilirim... Evet kendi işin, bambaşka bir yük, bir risk. Ama şimdi değil de ne zaman? derken, Emre ile ortak olduk. Harika projeler hazırladık, eğitimler yarattık, sunduk, 1000’lerce insanın hayatına dokunduk, güzelleştirdik, iyileştirdik ve aradan 15 yıl geçti halen devam ediyoruz (işlerimiz hakkında bu web sitesinde daha çok şey öğreneceksiniz.)

Bu arada iş arkadaşıydık ya, sonra ortak olduk, sonra da birlikte yaşamaya başladık, hatta evlendik, sonra üstüne bir Can’ımız oldu, sonra bir tane de Doğa’mız.

Uzun ve içten - Uzm.Psk. İlknur Üstünuçar   Uzun ve içten - Uzm.Psk. İlknur Üstünuçar   Uzun ve içten - Uzm.Psk. İlknur Üstünuçar

Tüm bu yıllarda öğrendiğim belki de en önemli şey şu oldu:

İnsanların bir konuda kafası çok karışık. Bu dünyanın nerdeyse her yerinde böyle. Belki de sözde modern zamanımızın yanılgısıdır. Benim zihnim bu konuda çok net ve bu inancımdan asla vazgeçmeyeceğim.

İnsanlar  “yeterince alıyor muyum, hak ettiğimi kazanıyor muyum, istediklerime sahip miyim?”diye çok dikkatliler. Böylece sahip oldukça “vermeye” razılar- ve odak noktaları hep “almaya” yönelik. Sevgi, saygı, para, güzellik, takdir... ”alayım ki vereyim, görmedik ki yapalım, bol keseden atmak kolay, ne kadar ekmek o kadar köfte, babana bile güvenme..”

Size bir sır vereyim mi? Hayat öyle işlemiyor! İşlediğini düşünenler de er ya da geç bir gün güm diye duvara çarpıyorlar. 25 yıldır aklım buna kayar ve sorgularım. Bazıları deli gibi çalışırlar, ev-araba-birikimler- yatırımlar, statü ve para açlıklarına kurban. Sonra bir an gelir, “pembe gözlük” kırılır… satın alınmış evlilikler, hatta çocuklar, şişmiş, tükenmiş ve sağlıksız bir beden, tatil olunca ne yapmak istediğini bilemeyen, bomboş, yorulmuş belki ölmüş bir ruh, bunca yıl yapılmış işin hayata ve dünyaya ve insanlığa hiçbir katkısı olmadığını, sadece sömürmek üzere ve aç gözlere sunulan dekoratif bir hayat için yapıldığını fark etme anıdır..ne kadar acıdır?? Dekoratif “ben”ler diyorum ben bunlara..yada “ben” diye görünmeye çalışan “ben”ler. Nerede gerçeği? Kim o aslı? Ne için gelmiş? Ne için gidecektir? Nelere inanır?  Ne sever? Ne yaratır? Çocuğuna ne öğretmek ister?

Gerçekten sadece “kendi” hayatımızı güzel yaşamak için mi bu dünyaya geldiğimizi düşünüyorsunuz? Gerçekten sadece kendimiz mi zevk alacağız? Başkaları aç ve sokaktayken, biz hep tok ve güzel evlerimizde mi olacağız? Hiç önümüze, arkamıza, yanımıza bakmadan? Sadece bir süre iyi gider, benden söylemesi. Ama şimdi daha 15-20 yıl böyle çalışayım…sonrası için biriktirmekle de olmuyor! Olduğuna dair bir örnek de yok!

Seven sevgi içindedir. Sevgi koşullu olamaz!

Paylaşan bolluk içindir. Her neyse o paylaştığın.

Kendi varlık sebebin adına hizmet etmeye başladığın an mutluluk fışkırır.

Ev hayatımda böyle, iş hayatımda şöyle diyen sen değilsin. O dekoratif sensin… alt-üst ilişkisi dediğin an sen değilsin! İlişkide olmak demek göz hizasındayız demek, eşitiz demek. Öbür türlü ilişki olmaz. Kandırmacadır ya da alışveriştir, herhangi bir üründen farkın olamaz.

Ben belki çok şanslıydım, dünyaya gelme sebebimi çok küçük yaşlarda anladım, gördüm, fark ettim, kabul ettim ve öyle yaşıyorum. Bazen haftalarım dünyanın bilmem neresinde geçti. Kendimi daha iyi tanıyayım, anlayayım ve insanlara daha faydalı olabileyim diye. Amaç hep aynı amaçtı. Kendini tanı ve daha iyi bir insan ol. 

Ben de herkes gibi sabah kalkıyorum, çocuklarımı okula gönderiyorum ve işime gidiyorum. Ben de en az 20 yıldır vergilerimi ödüyorum ve devletin benden beklediği tüm sorumluluklarımı yerine getiriyorum. Ama tüm bunları neden yaptığımı çok iyi biliyorum ve tüm bunları insanlarla göz hizasında yapıyorum ve asla değerlerime uymayan bir işi sırf para kazanmak için kabul etmiyorum.

Aslında ben de o gittiğim güzel uzak doğu adalarından bir tanesinde kalabilirdim. Doğanın en zengin sunumlarıyla sade ve sağlıklı bir hayat sürdürebilirdim, açta kalmazdım. Ama ne zaman bu yönde bir adım atsam gözümün önüne hemen acı çeken anneler, sorunlarıyla baş edemeyen babalar, zor şartlar içinde okumaya çalışan çocuklar, zehirlenen denizlerde işkence çeken balıklar, dünyayı dumanıyla saat başı kirletenler ve ve ve geliyordu ve biliyorum ki benim adada değil İstanbul’da daha çok işim var. İnsanların bana burada ihtiyacı var, orada değil!

Benim işim insanları korkularından arındırarak hayatlarında mucize gibi etki yaratan değişimlere yol açmak. Tabi ki ben de insanlarla çalışırken kendi hayatımla sürekli yüzleşiyorum. Öğrenme ve büyüme her gün devam ediyor

Yine aylardır ders çalışıyorum, şu an süpervizör eğitimimi tamamlamak üzereyim

Ortağım ve hayat arkadaşım ve hayalimdeki adamla da öğreniyorum, çocuklarımla çok öğreniyorum, takım arkadaşlarımla, iş ortaklarımla, komşularımla, danışanlarımla. Her birinden her gün öğreniyorum. Ve sadece beyinden beyne değil, kalbimden kalplerine giden yoldan öğreniyorum bu sevgi yolu beni mutlulukla ödüllendirdi ve ödüllendiriyor, her zaman tüm ihtiyaçlarımı rahatlıkla karşılamamı sağladı ve sağlıyor, içtenlikle sarıldığım insanlarla karşılaşmama sebep oldu ve oluyor ve özgürlüğüm beni tüm “günlük” şikâyetlerden korudu ve koruyor.